Gönderen Konu: 6102 SAYILI TÜRK TıCARET KANUNUNDA HAKSIZ REKABET VE ÖNGÖRÜLEN YAPTIRIMLAR  (Okunma sayısı 2812 defa)

A.Mesut TATLIPINAR

  • A.MESUT TATLIPINAR
  • GOLD ÜYE
  • GOLD ÜYE
  • ***
  • İleti: 339
Değerli Arkadaşlar,

Bu bilgileri sizlerle paylaşmak benim değil TDUB'a kanunla verilmiş görevdir.  Türkiye ekonomisinin dünya ekonomise eklemlenmesi ve  Türk iş mevzuatının Avrupa Birliği muktesabatına uyumlu hale getirilmesi sonucunda; son yıllarda  kanunlarımızda çok önemli değişiklikler olmuştur. Bunlardan bir tanesi de TÜRK TıCARET KANUNUDUR.   

300 TL rapor başına asgari ücret yayınlayıp ardından da "bu asgari apor ücreti, bütün üyeleri bağlar"  derseniz, hiç birimiz bu kararın altından kalkamayız.   Artık, her türlü haksız rekabet, sadece rekabet kanununun değil, Türk Ticaret Kanununun da ilgi alanı içindedir.

         


                   TÜRK TıCARET KANUNU


                   Kanun Numarası   : 6102
            Kabul Tarihi      : 13/1/2011
   Yayımlandığı R.Gazete   : Tarih: 14/2/2011     Sayı :  27846



I - Çeşitli davalar
MADDE 56- (1) Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse;
a) Fiilin haksız olup olmadığının tespitini,
b) Haksız rekabetin men’ini,
c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını,
d) Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini,
e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini,
isteyebilir. Davacı lehine ve (d) bendi hükmünce tazminat olarak hâkim, haksız rekabet sonucunda davalının elde etmesi mümkün görülen menfaatin karşılığına da karar verebilir.
(2) Ekonomik çıkarları zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek müşteriler de birinci fıkradaki davaları açabilirler, ancak araçların ve malların imhasını isteyemezler.
(3) Ticaret ve sanayi odaları, esnaf odaları, borsalar ve tüzüklerine göre üyelerinin ekonomik menfaatlerini korumaya yetkili bulunan diğer meslekî ve ekonomik birlikler ile tüzüklerine göre tüketicilerin ekonomik menfaatlerini koruyan sivil toplum kuruluşlarıyla kamusal nitelikteki kurumlar da birinci fıkranın (a), (b) ve (c) bentlerinde yazılı davaları açabilirler.
 (4) Bir kimse aleyhine birinci fıkranın (b) ve (c) bentleri gereğince verilmiş olan hüküm, haksız rekabete konu malları, doğrudan veya dolaylı bir şekilde ondan ticari amaçla elde etmiş olan kişiler hakkında da icra olunur.


VI - ıhtiyati tedbirler

MADDE 61- (1) Dava açma hakkını haiz bulunan kimsenin talebi üzerine mahkeme, mevcut durumun olduğu gibi korunmasına, 56 ncı maddenin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde öngörüldüğü gibi haksız rekabet sonucu oluşan maddi durumun ortadan kaldırılmasına, haksız rekabetin önlenmesine ve yanlış veya yanıltıcı beyanların düzeltilmesine ve diğer tedbirlere, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun ihtiyati tedbir hakkındaki hükümlerine göre karar verebilir.
(2) Ayrıca, hak sahibinin yetkilerine tecavüz oluşturması hâlinde cezayı gerektiren haksız rekabet konusu mallara, ithalat veya ihracat sırasında hak sahibinin talebi üzerine, gümrük idareleri tarafından ihtiyati tedbir niteliğinde el konulabilir.
(3) El koyma ile ilgili uygulama bu konudaki mevzuata  tabidir.
(4) Gümrük idarelerindeki tedbir veya el koyma kararının tebliğinden itibaren on gün içinde, esas hakkında ilgili mahkemede dava açılmaz veya mahkemeden tedbir niteliğinde karar alınmazsa idarenin el koyma kararı ortadan kalkar.
C) Ceza sorumluluğu
I - Cezayı gerektiren fiiller
MADDE 62- (1) a) 55 inci maddede yazılı haksız rekabet fiillerinden birini kasten işleyenler,
b) Kendi icap ve tekliflerinin rakiplerininkine tercih edilmesi için kişisel durumu, ürünleri, iş ürünleri, ticari faaliyeti ve işleri hakkında kasten yanlış veya yanıltıcı bilgi verenler,
c) Çalışanları, vekilleri veya diğer yardımcı kimseleri, çalıştıranın veya müvekkillerinin üretim veya ticaret sırlarını ele geçirmelerini sağlamak için aldatanlar,
d) Çalıştıranlar veya müvekkillerden, işçilerinin veya çalışanlarının ya da vekillerinin, işlerini gördükleri sırada cezayı gerektiren bir haksız rekabet fiilini işlediklerini öğrenip de bu fiili önlemeyenler veya gerçeğe aykırı beyanları düzeltmeyenler,
fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, 56 ncı madde gereğince hukuk davasını açma hakkını haiz bulunanlardan birinin şikâyeti üzerine, her bir bent kapsamına giren fiiller dolayısıyla iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılırlar.
II - Tüzel kişilerin cezai sorumluluğu
MADDE 63- (1) Tüzel kişilerin işlerini görmeleri sırasında bir haksız rekabet fiili işlenirse 62 nci madde hükmü, tüzel kişi adına hareket eden veya etmesi gerekmiş olan organın üyeleri veya ortakları hakkında uygulanır. Haksız rekabet fiilinin bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine de karar verilebilir.


maras46

  • YENİ ÜYE
  • GOLD ÜYE
  • *
  • İleti: 212
Sayın Tatlıbal,
Hukuki araştırmalarınızı takdirle karşılıyorum. Bahsettiğiniz bu kanunun, mesleğimizle ilgili olan kısmı için biraz yorum getirebilir misiniz? Kanunlar birbirini bütünlemek zorundadır. Zaten kökü de Anayasaya dayanır. Hiç bir yönetmelik kanunun önüne geçemez. SPK kanununda geçen UDES kriterlerine uyma zorunluluğu maddesi ile bu kanunu ilişkilendirip, bir çıkış yolu bulunabilinir mi?

A.Mesut TATLIPINAR

  • A.MESUT TATLIPINAR
  • GOLD ÜYE
  • GOLD ÜYE
  • ***
  • İleti: 339
Değerli Üstadım,

Uluslararası Değerleme Standartları  sadece SPK kapsamında yapılan değerlemeler için değil,  BDDK'nın  1 Kasım 2006 tarih 26333 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan  "BANKALARA DEğERLEME HıZMETı VERECEK KURULUşLARIN YETKıLENDıRıLMESı VE FAALıYETLERı HAKKINDA YÖNETMELığıN, 4. MADDE 2. FIKRASINDA DA  esas alınacağı belirtilmiştir.   

Yani, ister  ticari ister konut finansmanı kapsamında olsun, Türkiye'de yerleşik bankalara verilecek tüm değerleme hizmetlerinde, UDES prensipleri geçerlidir.  Türkiye'de yerleşik bütün bankalar yaptıkları sözleşmelerde, yönetmeliğin 4. madde 2. fıkrası mucibince; işi bizzat yapan değerleme uzmanlarının, UDES şartlarına uyup uymadıklarını denetlemek zorundadırlar.  Uydurma bir kavram olan Sorumlu Değerleme Uzmanı'na imza attırarak işin içinden sıyrılamazlar.

Türk Ticaret Kanununa gelince: Türkiye'de yerleşik ( ister dar mükellef isterse tam mükellef olsunlar) bütün anonim şirketler Türk Ticaret Kanununun amir hükümlerine tabidir.

Hukuken "Tacir" sayılmayan bizler is; bu anonim şirketlerden herhangi birisiyle geçerli bir şözleşme yaptığımızda; o sözleşme, hem Borçlar Kanunu  hem de Türk Ticaret Kanununa tabi olur.

Esasen, bir Kamu Tüzel kişisi olan meslek örgütümüz TDUB;  " bütün üyeleri bağlar"  hükmüyle  300 ya da 350 TL baz asgari ücret belirlerleyip, bunu da SPK ve BDDK'nın onaylıya Resmi Gazete'de yayınlayarak yürürlüğe soktuğunda;  siz ve ben dahil bütün TDUB üyeleri bu karara uymak zorundadır.
Karar yürürlüğe girdiğinde; biz gerçek kişi bütün TDUB üyeleri,  değerleme faaliyeti kapsamında düzenlediğimiz her bir rapor için 350 TL + KDV + Masraflar şeklinde  fatura düzenleyip müşterilerimize  ( lisanslı değerleme şirketi ya da diğer kişi ve kurumlar) göndermek zorunda kalırız. TDUB Yönetimi,  "Sayın AHMET GÖÇER  iş bu kararımızdan muaftır"  diyemez!

Bir an için, lisanslı şirketlerin Rekabet Kanununun 4. maddesini deldiklerini varsayalım: 

1) Lisanslı şirketler, bütün "outsourcing" işleri  lisanssız eksperlere ya da şirketlere yaptırabilir mi?  Bu ihtimalde;  ilk bakışta herhangi bir sorun çıkmayacakmış gibi görünse de durum hiç te öyle değildir.  şirketler, şayet hileyi şeriye yoluna tevessül edip; TDUB üyesi değerleme uzmanlarıyla sözleşmelerini feshederek,  sadece lisansız çözüm ortaklarıyla iş yapmaya kalktıklarında;  hem lisanslı şirket yöneticileri hem de sözleşme yaptıkları kişi ya da kurumlar,  bizlerin aleyhine HAKSIZ REKABET yaptıkları için TTK 55-56-57.  maddeleri kapsamında hüküm giyer ve tazminata mahkum olurlar.

2) BDDK'nın sadece lisanslı şirketlere değerleme yaptırma kararına istinaden; imtiyazlı hale gelen lisanslı şirketler, bu imtiyazı bizlerin aleyhine istismar ederek bütün işleri bordrolu personeline yaptırısa; yani,  lisanslı ya da lisanssız çözüm ortağı ile sözleşme yapmazlarsa bu karar işler mi? 

Lisanslı şirketler, bütün işleri kendi bordrolu personeline yaptırdıkları takdirde; yine, TTK'nın ilgili madde hükümleri işler. şöyle ki;  BDDK'nın sadece lisanslı şirketlere değerleme yaptırma kararı, bizleri açlığa mahkum ettiği ve mesleğimizi icra etmemize engel teşkil ettiği için, hem  bu maddeler kapsamında hem de ayrımcılık suçu kapsamında mütalaa edilebilir.  BDDK ve SPK'nın bazı tasarrufları idarai ve adli yargıya taşındığında; ortaya çok ilginç yargı kararları çıkabilir.

Yaptığımız iş vergi kanunları açısında ARIZı  değil süreklikl arzeden bir serbest meslek faaliyetidir. Tam zamanlı olarak bu işi yapan gerçek kişiler aynı zamanda vergi mükellefidir.  Değerleme Uzmanlığı, Türk meslekler kodeksinde yer almaktadır. Kanunla kurulmuş bir meslek kuruluşu vardır. 

Bu mesleği icra etmek için, bir kamu kurumu olan SPK'nın açtığı sınavlara girerek belge alan  kendim de dahil "bazı" kişiler, bu hakkı iktisap ettikleri tarihte; şirket kurmak için değil, bilakis bağımsız çalışmak için bu mesleği seçmiş olan insanlardır.  Bugünkü şartlar altında ve  hayatın olağan akışı içinde;  yaptığımız işin neredeyse tamamına yakını SPK ve BDDK mevzuatına tabidir. Dolayısıyla; bu mevzuatın herhangi bir yerinde, bağımsız çalışmak isyenlere de mutlak surette bir alan açılması mecburiyeti,  devlet ciddiyeti ve hukuk devleti olmanın bir gereğidir. 

Kaldı ki; halen 90 adetten fazla BDDK, 125 adetten fazla SPK lisanslı şirket vardır.  şirket sayısının artması kaliteyi artırmaz. Aksine, haksız rekabeti, yolsuzluğu, sahtekarlığı ve düzenbazlığı artırır. Dolayısıyla teşvik edilmesi gereken şirketleşme değil, modern dünyada olduğu gibi, bu mesleğin hakkını verecek saygın ve yetkin değerleme uzmanları olmalıdır.  Mevcut sistem, en başından beri; kirli ve şaibeli ilişkiler üzerine inşa edilmiştir.  Bu tezin karinesi, mevcut iş hacminin %80'den fazlasının 15-20 şirket tarafından paylaşılmasıdır.  Dürüst, temiz ve sağlıklı işleyen bir sistemde; iş dağılımının homojen olması icap eder. Çünkü bütün şirketler  SPK ya da  BDDK lisanslıdır. Standartları aynıdır.  Ayrım yapamazsınız.

Değerleme mesleğinin, ne SPK ve BDDK ne  lisanslı şirket sahipleri ne de bankalar tarafından bir rant alanı olarak görülmesi yanlıştır. Bunun bedeli hem ülke ekonomisine hem  sosyal barışa hem de Türk insanının refahına vuracağı darbe açısından çok ağır olur.  2008 Yılında yaşanan Mortgage Krizi hala devam etmektedir. Bu alan,  çok fazla geç kalınmadan tepeden tırnağa yeniden düzenlenmelidir. Esasen bu görev de kanunla TDUB'a verilmiştir. Maalesef, TDUB yaptıkları işin idraki içinde olmayan ve kısa vadeli şahsi menfaatleri peşinden koşan bir avuç vizyonsuz şirket sahibi tarafından kurulduğu andan itibaren işlevsiz hale getirilmiştir. Ne yazık ki , kendini vesayet makamı olarak tayin eden SPK da buna seyirci kalmaktadır.

Özetle; şeriatın kılıcı keskindir.  TDUB bünyesinde şirket ortağı olan değerleme uzmanı sayısının, bağımsız çalışan değerleme uzmanı sayısından kat be kat fazla olması bu türden hukuka aykırı kanunsuz kararları meşru kılmaz.   Hukuk, hareket geçirmeyi bilirseniz; mağdur,  tek bir kişi dahi olsa o kişinin hakkını er ya da geç teslim eder.

Bizler de, finas kurumları da, TDUB yönetimi de, SPK ve BDDK bürokratları da kanun karşısında eşit haklara sahibiz. Hiç kimsenin, yasaları hiçe sayma imtiyazı yoktur.

creacer

  • GOLD ÜYE
  • ***
  • İleti: 117
Çözüm Ortağı aranıyor ilanlarından da anlaşılacağı üzere siteye üye olan şirket sahipleri ve ortakları da bulunmakta. Sizin bu yazdıklarınıza cevaben birtaneside söylediklerinizin yanlış olduğunu mevcut sistemin güzelliklerini burada paylaşsınlar. Bizde nerede düşünce ve mantık hatası yaptığımızı bilelim.
Yokmu şirket ortağı şirket sahibi Mesut Beyin yukardaki açıklamalarının yanlış olduğunu gerçeğin daha farklı olduğunu anlatacak...

A.Mesut TATLIPINAR

  • A.MESUT TATLIPINAR
  • GOLD ÜYE
  • GOLD ÜYE
  • ***
  • İleti: 339
Sevgili Creacer,

"Sükut ikrardan gelir" sözünü kullanmak istemiyorum. Sistemin çarpık ve sürdürelemez olduğunun herkes farkında... SPK'nın en son yayınladığı  tebliğ taslağı da bu teşhimizi bir anlamda teyit ediyor. Bu platformada beyan ettiğimiz fikirler buzdağının görünen kısmı. Dar, sınırlı ve yüzeysel.  Derinliği olan siyasal, hukuki, sosyolojik, beşeri ve iktisadi analizler yapmıyoruz.

Lisanslı şirket ortağı olmuş pek çok meslektaşımız; bizim gibi insanların neden şirket kurmaya yanaşmadıklarını hala anlamış değilller. şirketleşme tuzağına düşmediğimiz için; bizleri bilgisiz, cahil ve yeteneksiz zannediyorlar. Yeterli sermayemiz olmadığını düşünenler de olabilir:=)

Tartışmaya açtığımız konular kişisel değil.  Kişileri muhatap almıyoruz. Alırsak bu yanlış olur. Önemli olan ilkeler temelinde tartışmak. Tartışma konumuz Türk Değerleme  Sektörü ise; elbette muhatap alacağımız merciler var. Bunlar,  TDUB tüzel kişiliği, SPK ve BDDK tüzel kişiliğidir.

Bu dakikadan sonra ne SPK ne BDDK ne de TDUB; tepeden inme, "JAKOBEN"  tebliğ ve kararlarla bu işi düzeltemezler ve altından kalkamazlar.  Çünkü, Jakoben kamu yönetimi anlayışı çoktan tarihin çöplüğüne atıldı. şimdi ki moda; konuya taraf olan her bireyin karar sürecine katılması, bilinen adıyla katılımcılıktır.  Bu işi sahada yapan insanları dinlemek zorundadırlar.

Bu vesileyle; daha evvel gündeme getirdiğim bir öneriyi burada tekrar etmek istiyorum. TDUB, bütün taraflara eşit söz hakkı tanınan geniş katılımlı bir arama konferansı düzenlesin.  Bütün sorunlarımızı enine boyuna tartışalım. Çözüm önerilerimizi ortaya koyalım... Bu toplantıya SPK ve BDDK'nın ilgili bürokratları da katılsınlar. Türk değerleme gerçeğini sadece bir kaç şirket patronunun ağzından değil , bir de sahada değerleme yapan bizlerin bakış açısından görsünler.

Sevgilerimle,
A.Mesut Tatlıpınar