Değerleme Uzmanları

GENEL => DUYURULAR => Konuyu başlatan: A.Mesut TATLIPINAR - Mayıs 01, 2013, 03:26:03 ÖS

Başlık: 1 MAYIS KUTLU OLSUN!
Gönderen: A.Mesut TATLIPINAR - Mayıs 01, 2013, 03:26:03 ÖS
Savaşın, zulmün, esaretin, yoksulluğun ve sömürünün olmadığı yeni bir dünya dileğiyle; tüm dostlarımın 1 Mayıs'ı kutlu olsun...

ÜÇ DAL KIRMIZI KARANFıL

Bazı günler önemlidir. Yıl dönümleri, doğum günleri gibi.
ınsan kaç yaşında olursa olsun; böyle günlerde daha duygusal, daha kırılgan olur.

Önceleri, büyüme heyecanı demektir doğum günleri, sonraları da yaşlandığının farkına varmak. Geride kalmış dostluklar, kahkahalar, üzüntüler. Kısacası geçmişin hatıraları bir yumak gibi sarıp sarmalar düşüncelerinizi. Ne kadar büyürseniz büyüyün; geçmiş, inatçı bir gölge gibi hep peşinizdedir. Bazen, şair gibi sitem edersiniz hayata bir akşamüstü; mevsimlerden ilkbahar olsa da fark etmez. Güneş, turuncu bulutlar arkasında usulca batarken; hatırlayıverirsiniz o mahut dizeleri:

"Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir
Yalnızlıklarımda elimden tuttular
Uzak fısıltıları içimi ürpertir
Sanki gökyüzünde bir buluttular
Nereye kayboldular şimdi kim bilir."

Sonra gözleriniz uzaklara dalar. Sanki, eski bir sandıktan saçılır gibi efsunlu, bir bir ortaya çıkmaktadır hatıralar. ışyerinde bir akşam vakti, orta yaşın derin çizgileri odanızın penceresinden yorgun yüzünüze yansırken "bu ben miyim" diye soruverirsiniz ansızın.

Sanki, dün gibidir gençlik, takvimler zalim bir zaman makinesi, yeşil çimenler üzerinde süzülen mor renkli son ışıkları güneşin siyaha dönmekte. Ve akşamın hüznü, kalın bir perde gibi usulca inmektedir pencereye. ınadına bir protest şarkı çalar radyoda ; "bu yolda dönenler oldu/ mum gibi sönenler oldu/yar koynuna baş koymadan/ vurulup düşenler oldu/ bir sen kaldın geriye/yorgun demokrat."

Bazı günler özeldir; çok uzun seneler önce ya da sanki dün gibi yakın bir zamanda; tam da "oysa genciz namlu gibi ve çatal yürek / barışa bayrama hasret" dediğiniz çağlarda. Ölümün buz gibi soğuk nefesi defalarca yalayıp geçmiştir yüzünüzü. Ansızın, nedenini hiç bilmediğiniz hoyrat ve acımasız bir kavganın ortasında buluvermişsinizdir kendinizi.

Epik bir oyunun masum mizanseni gibi, havaya kalkmış genç yumrukların altında "Nereden ve nasıl gelirse gelsin ölüm! Hoş geldi, safa geldi!" Dememiz keşke örtebilseydi onca haksızlığı. Örtemedi. Bazılarımız daha şanssızdı. Hayatlarının baharında, zamansız, haksız ve meçhul namlulardan çıkan kalleş mermilerin sıcaklığına yenik düştüler. ısimleri, bir mezar taşlarına bir de yüreklerimize kazındı. Kimse bilmez bu sessiz acıyı. Bir siz bilirsiniz, bir de orada o saatte olanlar bilir. Kim bilir neredelerdir şimdi? Her yıl bugün, bu saatlerde, yani tam da kerahat vakti, sinsice ortaya çıkan bu hatıra, nice zamandır, sessiz bir eleme boğar beni, ortalık kızılken ve tam güneş batarken...

Az sonra hava kararacak, kuşlar susacak. ıstanbul, günahkar bir geceye kucak açacak yine. Birazdan ben de unutacağım tüm bu olup bitenleri, hayat kaldığı yerden devam edecek.

Acılar zamanla dinse de; bir tek şarkılar susmayacak. Kimi zaman aklımıza düştüğünde yad edeceğiz eski dostları, bazen de yüreğimizin derinliklerine gömeceğiz. Sonra da "hayat kavgası işte" deyip avutacağız kendimizi. Hiç kimse bilmeyecek ruhumuzda esen fırtınaları.

Yazıp yazmamakta bile karasız kalacaksınız; sanki, bir mahremiyeti paylaşmanın ahlaksız ikilemi sarsacak yüreğinizi. Kim bilir, belki de yenilginin, tarifi olmayan utanma duygusudur bu. Bir de şarkılar hiç susmayacak: "Bu yolda dönenler oldu/ mum gibi sönenler oldu/yar koynuna baş koymadan/ vurulup düşenler oldu/ bir sen kaldın geriye/yorgun demokrat. "

O meşum, alacakaranlık kuşağı bizimle birlikte unutulup gidecek zamanla. Sonradan okuyanlar, hayal zannedecekler. Belki de masal . “Hep yalan vardı içinde” diyecekler . Ama hiç yalan yoktu!

Her Mayıs ayının bu ilk günü, sessiz ve sitemsiz, üç dal kırmızı karanfil bırakırım bir köşeye... Hiç kimse bilmez neden yaptığımı bunu. Benim de bilmediğim gibi. Belki, bu ılık bahar akşamının lacivert loşluğunda; salaş meyhanelerinin birinde ıstanbul'un, bir şişe kırmızı şarap ısmarlayıp; "bu emel gurbetinin yoktur ucu/daima yollar uzar kalp üzülür/ömrü oldukça yürür her yolcu / varmadan menzile bir yerde ölür/" diyerek; yine, hayata meydan okurum...


A. Mesut Tatlıpınar
01.Mayıs.2001