Değerli Üstadım,
Uluslararası Değerleme Standartları sadece SPK kapsamında yapılan değerlemeler için değil, BDDK'nın 1 Kasım 2006 tarih 26333 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan "BANKALARA DEğERLEME HıZMETı VERECEK KURULUşLARIN YETKıLENDıRıLMESı VE FAALıYETLERı HAKKINDA YÖNETMELığıN, 4. MADDE 2. FIKRASINDA DA esas alınacağı belirtilmiştir.
Yani, ister ticari ister konut finansmanı kapsamında olsun, Türkiye'de yerleşik bankalara verilecek tüm değerleme hizmetlerinde, UDES prensipleri geçerlidir. Türkiye'de yerleşik bütün bankalar yaptıkları sözleşmelerde, yönetmeliğin 4. madde 2. fıkrası mucibince; işi bizzat yapan değerleme uzmanlarının, UDES şartlarına uyup uymadıklarını denetlemek zorundadırlar. Uydurma bir kavram olan Sorumlu Değerleme Uzmanı'na imza attırarak işin içinden sıyrılamazlar.
Türk Ticaret Kanununa gelince: Türkiye'de yerleşik ( ister dar mükellef isterse tam mükellef olsunlar) bütün anonim şirketler Türk Ticaret Kanununun amir hükümlerine tabidir.
Hukuken "Tacir" sayılmayan bizler is; bu anonim şirketlerden herhangi birisiyle geçerli bir şözleşme yaptığımızda; o sözleşme, hem Borçlar Kanunu hem de Türk Ticaret Kanununa tabi olur.
Esasen, bir Kamu Tüzel kişisi olan meslek örgütümüz TDUB; " bütün üyeleri bağlar" hükmüyle 300 ya da 350 TL baz asgari ücret belirlerleyip, bunu da SPK ve BDDK'nın onaylıya Resmi Gazete'de yayınlayarak yürürlüğe soktuğunda; siz ve ben dahil bütün TDUB üyeleri bu karara uymak zorundadır.
Karar yürürlüğe girdiğinde; biz gerçek kişi bütün TDUB üyeleri, değerleme faaliyeti kapsamında düzenlediğimiz her bir rapor için 350 TL + KDV + Masraflar şeklinde fatura düzenleyip müşterilerimize ( lisanslı değerleme şirketi ya da diğer kişi ve kurumlar) göndermek zorunda kalırız. TDUB Yönetimi, "Sayın AHMET GÖÇER iş bu kararımızdan muaftır" diyemez!
Bir an için, lisanslı şirketlerin Rekabet Kanununun 4. maddesini deldiklerini varsayalım:
1) Lisanslı şirketler, bütün "outsourcing" işleri lisanssız eksperlere ya da şirketlere yaptırabilir mi? Bu ihtimalde; ilk bakışta herhangi bir sorun çıkmayacakmış gibi görünse de durum hiç te öyle değildir. şirketler, şayet hileyi şeriye yoluna tevessül edip; TDUB üyesi değerleme uzmanlarıyla sözleşmelerini feshederek, sadece lisansız çözüm ortaklarıyla iş yapmaya kalktıklarında; hem lisanslı şirket yöneticileri hem de sözleşme yaptıkları kişi ya da kurumlar, bizlerin aleyhine HAKSIZ REKABET yaptıkları için TTK 55-56-57. maddeleri kapsamında hüküm giyer ve tazminata mahkum olurlar.
2) BDDK'nın sadece lisanslı şirketlere değerleme yaptırma kararına istinaden; imtiyazlı hale gelen lisanslı şirketler, bu imtiyazı bizlerin aleyhine istismar ederek bütün işleri bordrolu personeline yaptırısa; yani, lisanslı ya da lisanssız çözüm ortağı ile sözleşme yapmazlarsa bu karar işler mi?
Lisanslı şirketler, bütün işleri kendi bordrolu personeline yaptırdıkları takdirde; yine, TTK'nın ilgili madde hükümleri işler. şöyle ki; BDDK'nın sadece lisanslı şirketlere değerleme yaptırma kararı, bizleri açlığa mahkum ettiği ve mesleğimizi icra etmemize engel teşkil ettiği için, hem bu maddeler kapsamında hem de ayrımcılık suçu kapsamında mütalaa edilebilir. BDDK ve SPK'nın bazı tasarrufları idarai ve adli yargıya taşındığında; ortaya çok ilginç yargı kararları çıkabilir.
Yaptığımız iş vergi kanunları açısında ARIZı değil süreklikl arzeden bir serbest meslek faaliyetidir. Tam zamanlı olarak bu işi yapan gerçek kişiler aynı zamanda vergi mükellefidir. Değerleme Uzmanlığı, Türk meslekler kodeksinde yer almaktadır. Kanunla kurulmuş bir meslek kuruluşu vardır.
Bu mesleği icra etmek için, bir kamu kurumu olan SPK'nın açtığı sınavlara girerek belge alan kendim de dahil "bazı" kişiler, bu hakkı iktisap ettikleri tarihte; şirket kurmak için değil, bilakis bağımsız çalışmak için bu mesleği seçmiş olan insanlardır. Bugünkü şartlar altında ve hayatın olağan akışı içinde; yaptığımız işin neredeyse tamamına yakını SPK ve BDDK mevzuatına tabidir. Dolayısıyla; bu mevzuatın herhangi bir yerinde, bağımsız çalışmak isyenlere de mutlak surette bir alan açılması mecburiyeti, devlet ciddiyeti ve hukuk devleti olmanın bir gereğidir.
Kaldı ki; halen 90 adetten fazla BDDK, 125 adetten fazla SPK lisanslı şirket vardır. şirket sayısının artması kaliteyi artırmaz. Aksine, haksız rekabeti, yolsuzluğu, sahtekarlığı ve düzenbazlığı artırır. Dolayısıyla teşvik edilmesi gereken şirketleşme değil, modern dünyada olduğu gibi, bu mesleğin hakkını verecek saygın ve yetkin değerleme uzmanları olmalıdır. Mevcut sistem, en başından beri; kirli ve şaibeli ilişkiler üzerine inşa edilmiştir. Bu tezin karinesi, mevcut iş hacminin %80'den fazlasının 15-20 şirket tarafından paylaşılmasıdır. Dürüst, temiz ve sağlıklı işleyen bir sistemde; iş dağılımının homojen olması icap eder. Çünkü bütün şirketler SPK ya da BDDK lisanslıdır. Standartları aynıdır. Ayrım yapamazsınız.
Değerleme mesleğinin, ne SPK ve BDDK ne lisanslı şirket sahipleri ne de bankalar tarafından bir rant alanı olarak görülmesi yanlıştır. Bunun bedeli hem ülke ekonomisine hem sosyal barışa hem de Türk insanının refahına vuracağı darbe açısından çok ağır olur. 2008 Yılında yaşanan Mortgage Krizi hala devam etmektedir. Bu alan, çok fazla geç kalınmadan tepeden tırnağa yeniden düzenlenmelidir. Esasen bu görev de kanunla TDUB'a verilmiştir. Maalesef, TDUB yaptıkları işin idraki içinde olmayan ve kısa vadeli şahsi menfaatleri peşinden koşan bir avuç vizyonsuz şirket sahibi tarafından kurulduğu andan itibaren işlevsiz hale getirilmiştir. Ne yazık ki , kendini vesayet makamı olarak tayin eden SPK da buna seyirci kalmaktadır.
Özetle; şeriatın kılıcı keskindir. TDUB bünyesinde şirket ortağı olan değerleme uzmanı sayısının, bağımsız çalışan değerleme uzmanı sayısından kat be kat fazla olması bu türden hukuka aykırı kanunsuz kararları meşru kılmaz. Hukuk, hareket geçirmeyi bilirseniz; mağdur, tek bir kişi dahi olsa o kişinin hakkını er ya da geç teslim eder.
Bizler de, finas kurumları da, TDUB yönetimi de, SPK ve BDDK bürokratları da kanun karşısında eşit haklara sahibiz. Hiç kimsenin, yasaları hiçe sayma imtiyazı yoktur.