Sevgili Tunç,
Bütün bu söylediklerin; tam bağımsız modern devletlerin olmazsa olmazıdır. Bugünkü teknoloji ve devlet imkanları ile kayıt dışı ekonomiyi ve vergi kaçağını minimize etmek neredeyse çocuk oyuncağıdır. Eğer kayıt dışı ekonomiyi ve kara parayı önlerseniz siyasetin haram parayla finansmanı da önlersiniz. Bu ise; asla istenmeyen bir sonuçtur. Çok basit bir örnek: Bizim 500,000.-TL değer takdir ettiğimiz pek çok taşınmaz, tapu satışında 40-50 bin TL gibi komik paralara satılmış gibi beyan ediliyor. Burada sorun, sadece devletin kaybettiği üç -beş kuruş tapu harcı değildir. Terörü finanse eden, gelir dağılımını bozan, her türlü ahlaksızlık, yozlaşma ve adaltesizliğe neden olan milyarlarca lira kara paradır.
Başta ABD ve Kanada olmak üzere; pek çok Avrupa birliği ülkesinde değerleme uzmanları, tıpkı kamu personeli gibi yetkiyle donatılmıştır. ımar müfettişi gibi çalışırlar. ınceledikleri taşınmazlarda; yasaya aykırı bir durum tespit ettiklerinde bunu SAVCILIKLARA BıLDıRMEK ZORUNDADIRLAR...
Bizim ceza kanunumuzda da ımar kirliliğine neden olma diye bir suç vardır.
MADDE 184. -(1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tâbi yerlerde uygulanır.
Bir de; Çevre Bakanlığı'na bağlı "sözde" yapı denetim şirketleri vardır. Ama, siyaseti finanse ederek belediye encümenlerine giren bazı acar müteahhitlerimiz bu şirketleri de devre dışı bırakmıştır. ıstanbul'un göbeğinde bile; 2012 yılında inşa edilen pek çok binada kontur ve gabaride büyüme, açık çıkmaların duvarla kapatılması, çatı piyesinin tam kata iblağ edilmesi, bodrum katlarda sığınak, otopark ve kapıcı dairesinin zemin kat dairelere katılması, ortak alanlara tecavüz gibi gibi çok sayıda imar ihlalleri ile karşılaşıyoruz. Bunların çok azına yapı tatil tutanağı tutuluyor. Encümenlerin verdiği 32. maddeye göre yıkım kararı ise neredeyse hiç uygulanmıyor. Bu ihlaller, medyaya yansımadığı sürece de suç duyusunda bulunulmuyor.
Sadece emlakcılar değil, " kredili satışlarına" engel olduğumuz için yap-satçılar da değerleme uzmanlarından şikayetçi. Boğaziçi ımar, Beşiktaş, Fatih, Bakırköy gibi belediyelerde bu yüzden imar dosyasından fotoğraf çekilmesine izin verilmiyor.
Sorun sadece düşük değerleme ücretleri ve bankaların tavrı değil... Siyasi irade isterse , Türkiye'de de dünya standartlarında bir değerleme sektörü ve değerleme mesleği oluşabilir. Bu iş için gereken insan sayısı en fazla 4-5 bin kişidir. 200 tane üniversitesi olan bir ülkede 5,000 tane namuslu, dirayetli ve bilgili insan bulmak hiç de zor değildir.
Benim vardığım son kanaat şudur; Türk siyaseti helal para ile finanse edilmediği sürece; Türkiye'de dünya standartlarında değerleme işi yapmak mümkün olamayacaktır. Çünkü, dürüst ve adil değerleme adına attığımız her adım fincancı katırlarını ürkütmekte ve bazı yerel siyasetçilerle, belediye bürokratlarını işkillendirmektedir.
ışin olumlu tarafı da ise; Türkiye istese de istemese de dünya ekonomisine entegre olmuştur. Küresel iktisadi ve siyasi konjonktür Türkiye'de de tarafsız, bağımsız ve dürüst değerleme uzmanlarının varlığını dayatmaktadır. Eğer Türkler, bu işi kendi başlarına yapamazlarsa çok yakında yabancılar bu işe de el atarak kendi işlerini kendileri görecekler ve değerleme meslek yasası çıkartılması için hükümete baskı yapacaklardır.
Sevgilerimle,
A.Mesut tatlıpınar