Çetin Bey,
Sitem dolu kırgınlığınızı çok iyi anlıyorum. Çoğu kez, aynı duygulara ben de kapılıyorum. Yaşımız ve hayat tecrübemiz nedeniyle muhatap olduğumuz haksız ve hukuksuz muameleler; bizleri, yeterince hayat tecrübesi edinmemiş genç meslektaşlarımızdan çok daha fazla rencide ediyor, çok daha fazla infial göstermemize sebep oluyor.
Bizler, cebimizden tek kuruş para harcamadan; fakrü zaruret içinde olan bu aziz milletin parasıyla bu devletin okullarında okuduk.
Bütün bildiklerimiz, sahip olduğumuz her şey; bu milletin fedakarlığı ve bu devletin alicenaplığı sayesindedir. Aldığımız o eğitim sayesinde; haysiyetli ve konforlu bir hayat yaşadık. Bu nedenle; şartlar ne kadar aleyhimize olursa olsun, hak bildiğimiz yolda tek başına da olsa yürümek, bu milletin hakkını korumak ve bu devlete bağlı kalmak bizlerin namus ve şeref borcudur.
Hiç kimsenin haysiyetine , şerefine, namusuna dil uzattığımız yok. Her şeyden önce aldığımız terbiye buna müsaade etmez. Tek tek şahısları hedef almıyoruz. Tek tek şahıslarla da herhangi bir sorunumuz yoktur. Bu nedenle; itiraza konu hiç bir meselede -teşekkür ve minnet ifadeleri haricinde- şahıs isimleri zikretmiyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti , demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir. Vatandaşların hak ve ödevleri kanunla belirlenmiş ve anayasa ile teminat altına alınmıştır. Aynı şekilde, kanunlarla, kendilerine kamu erkini kullanma yetkisi verilmiş kamu kurumlarının ve bu kurumlarda görevli bürokratların da hak ve ödevleri yine kanunlarla belirlenmiştir.
Yasa yapma yetkisi, "kanun koyucu" sıfatıyla sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne aittir. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve Genelkurmay Başkanı da dahil olmak üzere, bila istisna bütün vatandaşlar kanunlara ve yönetmeliklere uymakla mükelleftirler.
Kamu kurumları ve o kurumlarda görev alan bürokratlar, kendilerini kanun koyucu yerine koyarak kanun maddesi veya kanun maddesi gibi hüküm ifade edecek yeni maddeler ihdas edemezler. Kanunların emredici hükümlerine aykırı tasarrufta bulunamazlar. Bulundukları takdirde sonuçlarına katlanırlar.
Misal; kanun koyucu 6263 sayılı, SPK kanunun 76. madde 6. fıkrasını düzenlerken; "Türkiye Değerleme Uzmanları Birliği üyelerinin vereceği değerleme hizmetlerine ilişkin ücretlerin tutarlarına ve sınırlarına ilişkin esaslar, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Türkiye Değerleme Uzmanları Birliği, Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye Sermaye Piyasaları Birliğinin görüşü alınarak her yıl Kurul tarafından belirlenir. Kurul tarafından belirlenen yıllık asgari ücret tarifesi Resmî Gazete’de yayımlanır." Diyerek, Türk Milleti adına bir irade beyanında bulunmuştur.
SPK idaresi de , TDUB yönetimi de kanunun bu maddesine harfiyen uymakla mükelleftir. Eğer , kanunun bu maddesinin uygulama aşamasında %50 gibi bir oran telaffuz ederek sulandırırsanız, hem görev suiistimali yapmış hem de yetkiniz olmadığı halde kanun maddesi ihdas etmiş olursunuz. Böylesine hukuksuz bir uygulamanın nedenleri ve doğurduğu vahim sonuçlar ayrı bir tartışma konusudur. şu anda zikretmediğim, bu ve buna benzer çok sayıda örnek vardır.
Taşınmaz değerlemesi talebinde bulunan Türk vatandaşlarından; Türkiye'de yerleşik bankalar, ortalama 600 -700 TL ücret bedeli talep etmektedir. Bu ücret, ancak yapılan işin kanunlara, yönetmeliklere, ilgili kamu kurumlarının tebliği ve kararlarına uygun olarak, bu işi yapmaya mezun ve yetkili kılınmış kişiler tarafından yapıldığı takdirde meşrudur. Eğer bu raporlar, yetkisiz kişiler tarafından düzenleniyor, sonradan sanki mezun ve yetkili kişiler tarafından düzenlenmiş gibi resmi evrakta sahtecilik yapılarak kredi işlemine esas alınıyorsa; burada, vatandaşların dolandırılmasından tutun da, resmi evrakta sahtecilik, banka dolandırıcılığı , kredi dolandırıcılığı gibi kanunların suç saydığı çok sayıda fiilin aynı anda işlendiği söylenebilir. Ne TDUB yönetimi, ne SPK ne de BDDK idaresi, kanunların kendilerine yüklediği görev ve yetkileri ihmal ederek, Türk vatandaşlarının alenen dolandırılmasına, hukuken yok hükmündeki raporlarla teminat alınmasına ve karşılığında kredi verilmesine göz yumamaz. Bu söylediklerim, bahse konu kamu kurumlarını küçük düşürmek için üzerlerine atılmış bir iftira değildir. Bu tespit; bu mesleği bilfiil icra eden kişilerin samimi ve gerçek iddialarıdır. Bu iddiayı araştırmak, yine bahse konu kamu kurumlarının yetkisi ve sorumluluğu dahilindedir.
Taşınmaz değerlemesi, uluslararası standartlarda yapılması gereken çok ciddi bir iştir. Türkiye'de onca yasal düzenlemelere rağmen, bu meslek hala tek ayak üzerinde kırk yalan söyleyen" MAHALLE ARASI EMLAKCILIğI ZıHNıYETı" ile yapılmak istenilmektedir. TDUB yönetim ve Denetim Kurulunu ele geçirmek için seçim hilesi yapmak, bu zihniyetim sadece küçük bir tezahürdür.
Bugüne kadar yapılan ya da yapılmak istenilen bütün hukuk dışı uygulamalarda murat edilen gizli amaç; bizler gibi, bu mesleğin, ahlaki değerlere, kanunlara ve kurallara harfiyen riayet edilerek uluslararası standartlarda yapılmasını savunanları itibarsızlaştırılarak sektör dışına atılması, bizlerin yerine de okuldan yeni mezun olmuş ya da olmamış tecrübesiz gençlerin ikame edilmesini sağlamaktır. Mücadele ettiğimiz zihniyet; ucuz, basit, içinde en ufak zeka pırıltısı barındırmayan ayak oyunlarıyla iş çevirmeye çalışan, ahlak dışı entrikalardan medet uman, kısaca mahalle arası emlakçısı zihniyetidir.
Kişisel olarak; kararınıza saygı duymakla beraber, bu milletin bir ferdi olarak kararınızı yeniden gözden geçirmenizi rica ediyorum. Bize bu satırları yazdıran yegane dürtü inandığımız değerlerdir. Sahip çıkmaya ve korumaya çalıştığımız ise;haysiyetimiz, şerefimiz, itibarımız, hakkımız ve hukukumuzdur. Bizler, bu meşakkatli mücadeleyi üç kuruş fazladan para kazanmak için yapmıyoruz. Bu mesleği yozlaştırmaya çalışanların ise; bir tek amaçları vardır. PARA... PARA... DAHA ÇOK PARA...
Ez cümle; maruz kaldığımız bütün bu fırıldakların, kanuna karşı hilelerin, sahtekarlıkların, düzenbazlıkların tek nedeni; mektepten yeni mezun olmuş gencecik çocukları sırtından fazladan kazanılacak üç beş kuruş haram paradır.
Tarih bunu böyle bilsin!