Sizin de bayramınız kutlu olsun Ahmet Bey...
Evet, en tehlikeli iki tuzaktan biri; rapor fiyatları diğeri de bu işi mimarlar mı yoksa mühendisler mi daha yapar tartışmasıdır.
Neredeyse hiç kimse; yaptığımız işin hukuki boyutunu, sosyolojik boyutunu, iktisadi boyutunu hatta ahlaki ve siyasi boyutunu irdelemeye yanaşmıyor...
Oysa, 2011 yılına kadar Türkiye'de taşınmaz değerleme işinin büyük bir kısmı mahalle emlakçıları tarafından yapılıyordu... Esasen, herkes malının değerin bilir... şartlar uygun olduğunda fiyatını artırır, talep olmadığı zaman da aşağı çeker. Yani, taşınmaz fiyatına karar verenler alıcı ve satıcılardır...En basit şekliyle; değer konusunda bizim yaptığımız iş, bölgesel endeksleri ve trendleri takip edip bir tahminde bulunmaktan öteye bir anlam ifade etmez. Bizden beklenen; bu takdiri yaparken; her şeyden önce adil, tarafsız ve dürüst olmamız, makul pazar değerine yakın bir tahminde bulunmamızdır. Yani; değerleme işi, mühendislerin, mimarların değil; bilgili, basiretli, namuslu, ferasetli insanların işidir. Elbette, bu hasletlere sahip mimar ve mühendislerin de değerleme işi yapmasında bir beis yoktur.
Geçtiğimiz yıllarda, kamu bankaları da dahil pek çok özel banka, halk arasında "hortumlama" denilen milyarca dolarlık kredi suistimaline uğramıştır. Pazar değeri 5 lira bile etmeyen bir taşınmaza 5,000.-TL değer biçilerek teminat olarak alınmış, sonra da o krediler geri dönmemiştir. Bizlerin, bu iktisadi sistem içindeki en önemli görevlerinden biri; bu türden teminata bağlı kredi yolsuzluğunu önlemektir. O yıllarda, kredi verenler teminatın sağlamlığından şahsen sorumlu oldukları halde; muhtelif saiklerle, bu türden suistimallere yine de tevessül ediyorlardı...
Bugün durum daha da vahim... Ellerinde, SPK ve BDDK lisanslı şirketlerin sorumlu değerleme uzmanları tarafından imzalanmış kapı gibi değerleme raporları var... Bunun anlamı, 2011 yılından sonra vukubulan her türlü kredi yolsuzluğunda kredi verenlerin cezai ve/veya mali bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Lisanslı şirketler ister 10,000.-TL isterse 100,000,000.-TL olsun her türlü cezai ve mali sorumluluğu rapor başına 200-300 TL gibi " komik" paralarla - bir anlamda kefil olup- üstlenmektedirler... Mevcut, mesleki sorumluluk sigortası ise, göz boyamaktan ibarettir. Alınan risklerin %1'ini bile karşılamaktan uzaktır.
şimdi soru şu; yanlış bir değerleme sonucunda herhangi bir banka ya da finans kuruluşu, değerleme raporuna istinaden verdiği krediden 500,000.-TL zarara uğrarsa bu zararı kim karşılayacaktır?
Sahaya gönderilen, tapuda ve belediyede inceleme yapan çözüm ortağının lise öğrencisi elemanı mı, lisansı olmayan çözüm ortağı mı, lisanslı şirkette "kontrolör olarak" çalışan lisansız kadrolu eleman mı, yoksa üç kuruş paraya tamah ederek lisansını kiraya verip "sorumlu değerleme uzmanı" olarak gösterilen garip gureba tayfası mı?
BDDK, çıkardığı yönetemelikle; lisanslı şirketleri, bir anlamda "günah keçisi" ve "sigortacı" konumuna düşürmüştür. Sigorta şirketleri bile risk-prim oranını tutturamadıkları hiç bir mal ve hizmeti sigorta etmezler. Ettiklerini de mutlaka "reasüre" ederek şirket risklerini minimize ederler.
Kapitalist sistemin iç dinamikleri gereği; yer yüzünde hiç bir ülkenin ekonomisi stabil değildir. Savaşlar çıkar, enflasyon olur, stagflasyon olur, kuraklık olur, sel basar, deprem olur... Sistemik risk her zaman vardır. Bu nedenle; bazı dönemlerde kredi geri dönüşlerinde ciddi sorunlar yaşanabilir.
Lidebir yönetimi de, TDUB yönetimi de bu tür tartışmalardan nedense rahatsız olmaktadır... Çok kısa vadeli, basit kişisel menfaatler uğruna 120 şirketin ve binlerce insanın geleceği riske sokulmuştur. Naylon gündemlerle meslek mensupları uyutulmaktadır.
Özetle; değerleme sektörü, insan kalitesini değiştirmeden ve meslek standartlarını oluşturmadan rapor başına 200.-TL yerine 400.-TL alsa dahi bu sorunlar çözülmeyecektir.
2007 yılından beri sahada çalışarak fiilen değerleme yapan bir yurttaş olarak ısrarla iddia ediyorum: Özdüzenleyici kurum SPK bürokratları staratejik hata yapmıştır. Türk değerleme sistemi yanlış kurulmuştur. Bu sistem kökten değişmeli ve tıpkı modern dünyada olduğu gibi bireysel sorumluluk üzerine yeni baştan inşa edilmelidir.
Sevgi ve saygılarımla,
A.Mesut Tatlıpınar