Üstadım,
Kim ne derse desin; taşınmaz değerlemesi; dünyanın her yerinde tek kişinin üstesinden gelebileceği mütevazı bir uğraştır. Mütevazı işlerle uğraşan insanlar kibirsiz ve kalender olurlar. Ne mevki, ne makam ne de para hırsları vardır. Çevrelerinden bekledikleri tek şey; yaptıkları işe ve emeklerine saygı gösterilmesidir.
Tıpkı mahkemelerde yaptığımız bilirkişilik hizmeti gibi, değerleme mesleğini icra etmek için, pahalı makinelere, büyük paralara yani sermayeye ihtiyaç yoktur. Değerleme mesleğinin tek sermayesi; en başta dürüst, disiplinli , çalışkan ve güvenilir olmak ardından da bilgili ve fedakar olmaktır. Böyle bir mesleği, ille de ticari şirketler üzerinden yapılmasını zorlarsanız. Ortaya önce rantçılık çıkar, ardından da artık herkesin malumu olan ekspertiz simsarlığı... ışin içinde fetbazlık, sahtekarlık, düzenbazlık ve de dolandırıcılık olmadan tek başına simsarlık, insana çok para kazandırmaz.
Yasal olarak, bu mesleğin vesayeti SPK ve BDDK gibi iki güzide kamu kuruluşunun elinde... Doğru mudur değil midir bu ayrı bir tartışma konusudur. Her iki kurumunun da asli görevi; para ve sermaye piyasalarında likidite ve sermaye hareketlerini düzenlemek ve denetlemektir. Kendilerine kanunla verilmiş olan bu görevi; elbette kendileri için yapmazlar. Vatandaşların dolandırılıp mağdur edilmesini önlemek ve refahlarının artması sağlamak için yaparlar.
Devletin resmi rakamlarına göre; 2013 yılı itibariyle konut kredisi stokunun 110 milyar lirayı, toplam kredi hacminin ise 885 milyar lirayı aştığı belirtiliyor. Meri mevzuata göre; değerleme raporu düzenlenmeden, bankalar tek kuruş ticari kredi veya konut kredisi veremezler. Bu demektir ki; yılda en az 500-600 bin adet değerleme raporu üretiliyor.
Bu iki güzide kurumun başındaki yetkililer; kafalarını kaldırıp " bu raporları kim düzenliyor?" Diye çok basit bir soru sordukları gün Pandora'nın Kutusu gerçekten açılır. Bizler de, " Türkiye'de , taşınmaz değerlemesi adına ana teması sahtekarlık, düzenbazlık ve dolandırıcılık olan bir tiyatro oynanıyor" demekten kurtuluruz. ışte o gün, bu mesleği icra ettiğimizi iftiharla herkese söyleriz. Yaptığımız işi saklamak zorunda kalmayız.
Maalesef, şirketleşme sevdası, SPK imajını her gün biraz daha bu çirkef bataklığının içine çekiyor. Her yıl, çocuk yaşta binlerce deneyimsiz genç insan SPK uzmanı kisvesi altında bankalara, tapulara, belediyelere gönderiliyor, parmak arası terliklerle vatandaşların karşısına çıkarılıyor. Elbette bu gencecik çocukların suçu ve günahı yok. Bu nahoş manzaranın müsebbibi; hiç bir ahlaki ve insani değere bağlı kalmadan , değerleme mesleğini sadece kirli bir rant alanı olarak görenler ve buna bilerek göz yumanlardır. şimdi, aynı bataklığa, Türkiye'nin en güvenilir kurumlarından birisi olan TKGM çekilmeye çalışılıyor.
Sistem, bu ahlaksız ekspertiz simsarlığını o denli kanıksamış ki; TDUB'un çözüm ortağı listesi yayınlama beyanı bile, bazı mahfillerde tartışma ve endişe konusu oluyor. Sahada, alın teri ve emekleriyle çalışan çözüm ortaklarına, sanki batakhanelerde çalışan kader mahkumu kadınlar gibi, adları ve adresleri gizli tutulması gereken "SERMAYELER" gözüyle bakılıyor.
Siyasi iradenin, bu manzarayı tasvip ettiğini, durumdan hoşnut olduğunu ya da göz yumduğunu hiç sanmıyorum.
Elbette, bu meslek önümüzdeki yıllarda, medeni ülkelerde nasıl yapılıyorsa Türkiye'de de öyle yapılacaktır. Bunun için; tehditlere boyun eğmeden, her platformda şer odaklarıyla dişe diş mücadele etmek gerekiyor. Bizler, mesleki kariyerlerimizin sonuna geldik. Bu yaştan sonra da, hiç kimsenin sırtından para kazanmayı düşünmüyoruz. Sadece, sağlığımız, haysiyetimiz ve şerefimizi için çalışıyor ve yaşıyoruz. Bu nedenle, değerlerimize uzanacak olan her dili koparmak, her eli kırmak namus borcumuzdur. Eğer, bu uğurda herhangi bir bedel ödenecekse de, bu bedeli ödemek, gençlere değil bize düşer. Yaşımız ilerledikçe, acı patlıcanı kırağı çalmaz misali herkesten daha fazla cesur olmak zorundayız.
Çetin bey, bu vesileyle; telefonla da olsa ara sıra arayıp bana destek ve moral verdiğiniz için gerçekten teşekkür ederim.:=)