Değerli Meslektaşlarım,
Keşke, mesleğin sorunlarının tartışıldığı bu tür platformlarda; katılımcılar, “nickname” yerine, gerçek kimlikleriyle görüş bildirse. Hatta, bir de e.posta adreslerini ve fotoğraflarını eklese.
Değerleme mesleği utanılacak bir iş değildir. Bilakis, gelişmiş ülkelerde hayli saygın bir meslektir. Bu öneriden beklenen fayda; değerleme uzmanları arasında mesleki dayanışmayı artırmak, diğer bir deyişle örgütlü mücadelenin önünü açmaktır.
2011 Yılı TDUB verilerine göre; Türkiye’de, 110 adet lisanslı şirket ve bu şirketlerde görev alan 378 adet lisanslı değerleme uzmanı var. Üretilen rapor sayısı ise takriben 650,000 adet. Bu uzmanların tamamına yakını idari görevli olup sahaya çıkmıyorlar. Elimizde kesin veri olmamakla beraber; üretilen raporların %90’dan fazlası (585,000 adet) Sözleşmeli Çözüm Ortağı ( Taşeron ) statüsünde çalışan, çoğunluğu lisansız küçük firmalar ve/veya şirketler tarafından hazırlanıyor.
Gelinen noktada; SPK Lisanslı sermaye şirketleri , BBDK’nın geçtiğimiz yıl uygulamaya koyduğu yönetmeliğin geçici maddesinden istifade ederek, kadrosunda lisanslı veya lisanssız uzman istihdam etme gereği duymadan, gelen talepleri gelir paylaşımı ile doğrudan taşeronlara aktarmakta ve aktardığı her rapordan da %50 komisyon almaktadır. Özetle; Türkiye uygulamasında, lisanslı şirketlerin büyük bir çoğunluğu, yasa ve yönetmeliklere aykırı bir şekilde; KOMıSYONCU şıRKET konumuna düşmüşlerdir.
SPK tarafından ihdas edilen “Sorumlu Değerleme Uzmanlığı” kurumu ise; pratikte tam bir safsatadır. Birincisi; pek çok şirkette “sorumlu değerleme uzmanı” olarak gözüken kişilerin “lisans kiralama” yoluyla şirket bünyesine katıldığı ve fiilen çalışmadıklarıdır. ıkincisi ise; sahada görev yapan ve yazdığı raporun altına imzasını atan değerleme uzmanının rapor sorumluluğu, bir başka değerleme uzmanı tarafından hangi bilgi ve tecrübeyle üstlenildiği ciddi bir tartışma konusudur. Burada belirtilmesi gereken bir başka husus; uzmanlıktaki yıl sayısı değil, yazılan rapor sayısı olmalıdır. Dünya’da da yaygın uygulama bu şekildedir. Örneğin; 2,000,000.-TL üzerindeki raporlara, ancak 3,000 adet sorunsuz rapor üretmiş bir uzmanın - fiilen değerleme yaparak- imza atması daha makul bir çözümdür.
Değerleme süreci ; yasal mecrasından çıkıp komisyonculuk ( eski deyimle simsarlık) haline dönüşünce; yasa, yönetmelik, meslek haysiyeti ve ahlakı gibi kavramlar tek kalemde silinmekte; simsar şirketler ayakta kalabilmek için mümkün olduğunca çok sayıda rapor üretebilmek için VAHşı KAPıTALıZM’in bütün enstürmanlarını fütursuzca devreye sokmaktadırlar.
2012 itibariyle; Tapu ve Belediye harçları, birim bazında rapor başına alınan ücretleri geçmiştir. Bazı bankalar 10.- TL tapu harcını ödememektedirler. Komisyoncu şirketler; harç finansmanın tamamını taşeronlara yıktıkları gibi, bankalar tarafından kendilerine ödenmeyen tapu harçlarını da taşeron firmalara ödemekten imtina etmektedirler.
Rapor ücretleri ve ödenen harçlar; en iyi koşullarda, 45-60 gün içinde geri dönmesi beklense de çoğu zaman bu süre keyfi gerekçelerle uzamaktadır.
Bu şartlar altında dahi; pek çok lisanslı şirket, kendi aralarında sürdürdükleri acımasız rekabetle baş edememektedir. Bir de bunlara SPK ve BBDK’nın ön gördüğü ağır şartlar eklendiğinde; ödenmiş sermayelerini tüketmişler, nakit akışları sorunlu hale gelmiş ve bilanço rasyoları TEKNıK ıFLAS noktasına ulaşmıştır.
SONUÇ : Mevcut koşullarda; hem meslek ilkelerine ve ahlakına bağlı kalıp hem de değerleme mesleğini sürdürmek mümkün gözükmemektedir. Çözüm ortağı olarak çalışan lisanslı uzmanlar piyasadan çekilecektir. Piyasaya yeni girecek olan, kural ve yasa tanımaz çözüm ortakları sayesinde; rapor kaliteleri ve güvenirliği gün be gün azalacak lisanslı şirketlerin riskleri astronomik mertebede artacaktır. 2012 yılının, iktisadi anlamda çok zor bir yıl olacağı neredeyse kesindir. Lisanslı şirketler arasında süregelen acımasız ve haksız rekabet, pek çok lisanslı şirketin kapanmasına neden olacaktır.
ÇÖZÜM :
1) Mesleğini sürdürmek isteyen lisanslı uzmanların, kısa vadede, banka dışı kaynaklara ( SGK, Bilirkişilik, Vergi daireleri v.b) yönelmeleri zaruret haline gelmiştir.
2) Orta ve uzun vadede ise; TDUB, SPK ve BBDK gibi düzenleyici kurumlara karşı örgütlü bir şekilde başvurarak, bankalarla bireysel çalışmanın önü açılmalıdır.
3) TDUB içinde daha aktif görev alarak; TDUB’nin lisanslı şirketlerin değil, doğrudan üyesi olan Değerleme Uzmanları’nın hak ve menfaatlerini koruyan, meslek ahlakına ve mesleğin geleceğine sahip çıkan bir yapıya kavuşması için örgütlü mücadele verilmesi gerekmektedir.
4) Değerleme mesleğini düzenleyen yasa , yönetmelik ve tebliğlerde gereken değişikliğin yapılarak; sistemin şirketler yerine doğrudan uzmanlar üzerinden yürütülmesi hususunda baskı grupları oluşturmalıdır.
5) Sektörde, halen kuralsız olarak işleyen ÇÖZÜM ORTAKLIğI uygulamasının yasal bir zemine oturtularak değerleme uzmanlığı mesleğinin saygınlığını olumsuz yönde etkileyen hal ve hareketler kesinlikle önlenmelidir.
6) Halen SPK’da onay aşamasında bulunan; TUGDES ve Disiplin yönetmeliğinin yürürlüğe girmesi için TDUB ve SPK nezdinde girişimlerde bulunulması.
7) Kiralık lisansla şirket kurulmasının ve sahte kimliklerle değerleme yapılmasının önüne geçilmesi; gerekirse bu hususta sosyal medyada kampanya başlatılarak kamuoyu baskısı oluşturulmalıdır.